12 Haziran 2014 Perşembe

İSTANBUL DEYİNCE AKLIMA...



  

    
      Bu yazı defalarca düzeltilip yazılamadı çünkü ada içinde kedisini köpeğini,gıpta edilecek bahçelerini,evlerini,havasını,balığını,midyesini,sevdiğim insanların hepsini içinde barındıran derya deniz ve ben neresinden yazsam diğer özelliğinin boynu bükük kalıyor.
       Bendeki ada sevgisi,belki de nesilden nesile aktarılan bir şeydir.Dedemin yıllarca çalıştığı gidip geldiği,dostluklar kurduğu ve babamın doğduğu yer Büyükada.
    Sonbaharın yaklaşıp okulların açılma zamanı geldiğinde 'son bir kaçamak' olarak gidilen,yazın son demlerinin yaşandığı yer olduğu için bende mutluluk uyandırıyor.Nasıl sevilmez ki ada? Çocukluğumdan kalma eylülleri hatırlatmasını geçtim,birçok güzel insanı da kucaklamış.Okuduğum yazarlarla aynı mekandan tat alıyor olmanın sevinci bir yana,efsane Lefter'le tanıştığım sonraları ölüm yıldönümünde hüznünü soluduğum yer...  

    
    Bu seferki gidişimde tercihim o sevdiğim yazarlardan biri olan Sait Faik'i kucaklayan Burgazada oldu.Kabataş'tan kalkan vapurlar ve motorlar mevcut.Adanın tek sorunu az olan vapur seferleri olsa gerek.Ancak bu da her şeyi bir kenara bırakıp hiç olmazsa bir güncük huzur isteyen insanlar için problemin aksine güzel bir şey.Hatta benden size tavsiye telefonunuzu da kapatıp sadece anın tadını çıkarın.
       



         İner inmez bizi karşılayan bu manzarada temiz havayı ciğerlerime doldurdum.


Bedri Rahmi'nin de dediği gibi:

...Istanbul deyince aklima Sait Faik gelir
Burgaz adasinda kiyida...
            


      Biz de Bedri Rahmi'yle aynı duyguları paylaştığımızdan mütevazi kahvaltımızı vapurda simitle yaptığımız için vakit kaybetmeden Sait Faik'in müze yapılan köşküne doğru yola koyulduk.
       Sait Faik'in son derece sevimli köşkünün girişinde heykeli sizi selamlıyor.Ardından kimsenin karşılamadığı ücretsiz köşke girerken sanki gizlice kapıyı açık bulmuş da meraktan giriyormuş hissine kapılıyorsunuz.  
        Giriş katında Sait Faik ile ilgili bazı yazar dostlarının yorumlarını okuyup hayatıyla ilgili-mesela İstanbul Erkek Lisesi'nden Arapça hocasının minderine şaka olsun diye iğne koymasıyla atıldığı gibi- bilgiler edinebilirsiniz :)                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                  

       























Kim bilir hangi hikayesinin kahramanını bu masada yemek yerken yalnızlığına ortak etti;belki 'Mahalle Kahvesi'nden belki de 'Lüzumsuz Adam'dan...











''Ters yüzüne evime dönüp odama kavuştum.Dört duvar,bir pencere,bir valiz içinde birkaç kitap ve bir demir karyola...Hasılı mukaddes bir hapishane olan odamda düşünmeden,hatta okumadan gezindim durdum.'' 'Şehri Unutan Adam'dan'







Üst katta Sait Faik için mektup yazabileceğiniz oda var.Biz gezimizi hiç okumayacak,bedenen hiç tanımadığın birine mektup yazmanın verdiği garip duygularla  tamamladık ve çıkışta geliri Darülaceze'ye giden hediyeliklerden(kitap şeklindeki buzdolabı süsleri bir harika) aldık.










    Sonrasında kim bilir Sait Faik'in kaç kere yürüdüğü Kalpazankaya'ya doğru uzun bir yürüyüş yapmamak olmazdı.Yürürken biri 'hişt hişt!' dedi dönüp baktık.
''...Birdenbire, önümde bir adamla bir kadın gördüm. Kalpazankaya yolunu sordular. Üstündesiniz dedim. Sanki yol hareket etti. Yürümediler. İki adımda benden uzaklaştılar...''  (S.Faik Abasıyanık- Hişt Hişt)




                                                                                                                                                                    Hikayedeki Kalpazankaya yolunu soran adamla kadın bizdik belki de...







''Istanbul deyince aklima
Sait'in son yillari gelir

...

Istanbul çalkalandıkça bu denizlerde dipdiri
Dilimiz yaşadikça yaşasın Sait'in şiiri''